Keskin çizgiler söz konusu…
Sınırları aşmamak ve her bir kavramın veya yaşam alanının sınırlarını koruyarak hayatı sürdürmeye çalışmak zor geliyor. Çünkü özgürlük adına yaşanılanlar ve sergilenen eylemler utanmazlık sınırını ihlal ederek kavram kargaşası yaratmakta.
Günümüz insanı, sınırların yokluğunu özgürlük alanı olarak yorumluyor. Bireysel özgürlük alanı daha doğrusu kişinin kendi özgür hayatı adına başkalarının özgürlük hakkı veya yaşam hakları göz ardı ediliyor.
Daha da kötüsü bazı insanların kendi özgürlük eylemleri veya yaşam tarzı sınırların yok sayılarak başka insanların yaşamına, hayat felsefesine, kültürel/dini değer ve inançlarına zarar verircesine meşru görülen olayları ve sıkıntıları önümüze koyuyor.
Özgürlüğün sınırsız kullanımı bir erdem değildir. Bireysel özgürlük yaşanan toplumsal bütünlüğün geneline problem olacak bir hak hiç değildir.
Çünkü devreye mahremiyet ve özel hayat sınırları girdiğinde, insani hakların ortadan kalkmasını sağlayacak etkenlerin bozucu sonuçları doğal olarak ortadan kalkacaktır.
Özellikle sosyal medya ve dijital dünya, özgürlük adına tüm değerlerin, inançların ve manevi unsurların alt edildiği sahneler olarak utanmazlık sınırlarının yok olmasına yol açmakta. Utanmazlık kavramını özgürlük kavramıyla tanımlamamak ve karıştırmamak gerekiyor.
Aslında “çağımızın çirkin zihniyeti” diye isimlendireceğimiz utanmazlık sınırının doğal sonucu olan sosyal medya paylaşımları ve paylaşım platformlarının kadını/erkeği soktuğu çirkin görüntülerin tek anlamı var: Tatminsizlik ve özenti duymak…
Kötü olan ise bu tutku ve ihtirasların çağdaşlık ve ilerleme diye tanımlanarak alkışlanması!
İnsanlar bireysel haklar ile görev bilincini; Özgürlük hakkı ile sorumluluk bilincini; İradesini kullanarak seçim yapma hakkı ile çıkar ve menfaat edinme durumlarını birbirinden ayıramamakta.
Ne yazık ki geçmişin önemli bir mirası olan “Utanç duyma” hissi günümüz dünyasının çok kullanılan “Özgüven” kavramıyla tanımlanarak tamamen çıkarlar ve menfaatler üzerine oturtularak değersizleşmenin yıkıcılığı altında yok olmaya yönlendiriliyor.
“Şeytanileşme” gibi ağır bir ifadeyi kullanmak doğru olmasa da utanç duymanın ortadan kalktığı günümüz dünyasında bazı şeylerin şeytanileştirildiğini görüyoruz. Mahrem konuların gündem edilmesi, özel hayatın sergilenmesi, sosyal paylaşım adına özgürlük adı altında tüm sınırların yok edilmesinin başka bir tanımı yok.
Utanç duymak insanın kendi özünün farkında olması, kendi benliğinin bilincine varması ve değerini/inancını ayaklar altına almaması demektir.
Ekonomik kazanç adına “Fenomen” olma hayaliyle, izlenme rekoru kırma amacını gözeterek paylaşımlar yapmak ve çok kişiye ulaşarak tıklanma gerçekleştirmek tamamen para kazanma/gelir elde etme temeline oturtulmuş durumda.
Para kazancı ile utanma sınırları arasında yapılan tercih noktasında kazanan ne yazık ki para cephesi olduğundan dolayı teşhircilik, narsizm ve bireyselleşme kaçınılmaz sonuç şeklinde önümüze çıkmakta.
“Çirkinliği para ile satın almak” zamanımızın başvurulan kazanç kapılarından biri durumunda. İnsanın para ve gelir elde etme amacıyla kişiliğini, benliğini, iradesini, bilincini, ruhsal ve akli potansiyelini bu kadar heba etmesine değer mi?