Geçtiğimiz günlerde bir bina kendi kendine yıkıldı. Neyse ki içinde kimse yoktu, metruk bir yapıydı. Ama mesele tam da burada başlıyor: Bugün yıkılmayan binanın yarın yıkılmayacağının garantisi yok. Üstelik sadece bir bina değil, birçok mahallemizde 60-70 yıllık yapılar hâlâ ayakta. Bir kısmı adeta kendi haline terk edilmiş, bir kısmıysa içinde hayat sürmeye devam ediyor.
Bu yüzden kentsel dönüşüme acilen ihtiyaç var. Ama daha önemlisi, kentsel dönüşümden önce zihinsel bir dönüşüme ihtiyacımız var. Hem ev sahiplerinin, hem müteahhitlerin, hem de kamu kurumlarının aynı bilinçte buluşması gerekiyor.
Bugün birçok bölgede kentsel dönüşüm niyeti var ama iş uygulamaya gelince sorunlar başlıyor. Kat irtifakları, yetersiz imar hakları, karşılıklı güvensizlik... Liste uzayıp gidiyor.
Ev sahipleri daha büyük daireler, daha fazla kat payı isterken; müteahhitler maliyeti karşılamayacak projelere girmek istemiyor. Haklılar da. Dört kat izni olan bir parselde, yıllarını verip bir bina inşa eden müteahhit sıfır kârla neden bu işe girsin?
Burada devletin devreye girmesi, hem müteahhidi hem mülk sahibini koruyan adil bir sistem kurması şart. Çünkü bu uzlaşmazlık, sadece tarafları değil, bütün şehirleri riske atıyor.
Ev sahiplerinin çoğu aslında kentsel dönüşüme sıcak bakıyor. Ama konuya dair yeterli bilgileri yok. Sürecin nasıl işlediğini, haklarını, yükümlülüklerini bilmiyorlar. Bilmedikleri için de tereddüt yaşıyor, süreci uzatıyorlar.
Oysa bu noktada belediyelere, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na büyük görev düşüyor. Mahalle mahalle bilgilendirme toplantıları, çalıştaylar düzenlenmeli. İnsanlara sade bir dille sürecin nasıl işleyeceği anlatılmalı. Bu, güveni artıracak ilk adım olur.
Güven Olmadan Dönüşüm Olmaz
En önemli konu belki de bu: Güven.
Müteahhit mülk sahibine, mülk sahibi de müteahhite güvenmeli. Bu işin sonunda her iki taraf da kazanabilir, yeter ki süreç şeffaf ve denetlenebilir olsun. Karşılıklı güvensizlik, en büyük dönüşüm engeli haline gelmiş durumda.
Bu yüzden tarafların ortak zeminde buluşabileceği, yasal olarak da güvence altına alınmış bir uzlaşı ortamı şart. Belki bu noktada yerel yönetimlerin hakem rolü üstlenmesi de düşünülebilir.
Deprem bölgesindeyiz. Bugün kendi kendine yıkılan bina, yarın yaşanacak bir sarsıntıda çok daha büyük kayıpların habercisi olabilir. Batman gibi gelişmekte olan bir şehirde yollar, parklar yapıyoruz, ama kentsel dönüşüm konusunda aynı hızla ilerleyemiyoruz.
Zaman daralıyor. Artık bu konuda çok daha hızlı, kararlı ve çözüm odaklı adımlar atılmalı. Aksi takdirde “keşke” demek zorunda kalabiliriz.
Unutmayalım: Kentsel dönüşüm sadece bina yenilemek değildir. Aynı zamanda vatandaşların daha güvenli, konforlu, doğalgazlı evlerde yaşama hakkıdır.
Umarım sesimiz duyulur. Çünkü bu konu, sadece şehircilik değil, aynı zamanda hayat meselesidir.
Hoşçakalın.