Tarihi biraz bilen herkesin anlayacağı basit bir gerçek var: Arap coğrafyasına bulaşmak, Türkiye için hiçbir zaman kazançlı olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun genişlediği dönemlere baktığımızda bile, Ortadoğu’ya hâkimiyet çoğu zaman kendi isteğimizle değil, çevre ülkelerin bizden istediği yardımlar nedeniyle gerçekleşmiştir.
Osmanlı, sadece Ortadoğu’da değil, Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya kadar iz bıraktı. Ancak bu izlerin birçoğu, ihanetin gölgesinde kaldı. Osmanlı askerlerini çağıran Irak’ın, sonrasında İngilizlerle işbirliği yapıp kendi topraklarında Osmanlı’ya saldırması gibi örnekler tarihin kara sayfalarında hâlâ duruyor. Bugün Bağdat çöllerinde terk edilmiş, tahrip edilmiş Osmanlı trenini görenler, bu ihaneti ve acıyı gözleriyle hissedebilir.
Geçmişten Ders Almak
Osmanlı’nın son dönemlerindeki çöküşün temel nedenlerinden biri, Ortadoğu’daki ihanet zinciridir. Bizim askerimiz, bizim kaynaklarımız, bizim emeğimiz; ama karşılığında sırtımızdan vurulmak…
Bugün de tablo aslında çok farklı değil. Suriye iç savaşında milyonlarca insanı ülkemize aldık, misafir ettik, iş verdik, ekmeğimizi paylaştık. İnsanlık adına yapılması gerekeni yaptık. Ama bu yardımların bir sınırı olmalı. Çünkü Türkiye’nin hâlâ çözmesi gereken kendi iç meseleleri, toparlaması gereken bir ekonomisi, güçlendirmesi gereken bir savunma sanayii var.
Suriye dediğimiz coğrafya, geniş topraklara yayılan aşiretlerden, farklı inançlardan ve silahlı gruplardan oluşuyor. Böyle bir yapıyı toparlamak, bağımsız ve istikrarlı bir ülke yaratmak kolay mı? Hayır. Bunu en yakından biz görüyoruz.
İsrail ve Ortadoğu’nun Tuzakları
Unutmayalım, İsrail’in çevresi tamamen Arap ülkeleriyle dolu. Suriye de bir Arap ülkesi. İsrail’in uzun vadeli planları var; elinde bazı ülke topraklarını kapsayan haritalar olduğu biliniyor. Bu harita üzerinden ilerlemeye kalkarsa, elbette Türkiye gerektiğinde bir “Osmanlı tokadı”nı hatırlatacak gücü gösterebilir. Ancak bugünden bu bataklığa balıklama dalmak, akıl kârı değil.
İsrail bile aslında bize borçlu. Çünkü Osmanlı zamanında onlara bu topraklarda yaşama fırsatı veren, yer gösteren bizdik. Ama bu tarihi gerçek, bugünkü politikaların rehavete kapılarak belirlenmesini gerektirmez.
Önce Kendi Gücümüzü Sağlamlaştıralım
Türkiye henüz yeni yeni güçleniyor. Ekonomimiz toparlanma sürecinde, savunma sanayimiz tam olarak oturmuş değil. Böyle bir dönemde bizi Ortadoğu’daki çatışmalara çekmek isteyenlere karşı uyanık olmalıyız. Siyaset elbette yapılmalı, diplomasi yürütülmeli, tavrımız net olmalı. Ama çatışmanın aktif tarafı olmamalıyız.
Bugün Suriye’deki sorunları en başta Arap ülkeleri çözmeli. Bizden çok daha zengin, çok daha güçlü Arap devletleri var. Müslüman olduklarını, kardeş olduklarını söylüyorlar; buyursunlar, kendi soydaşlarına sahip çıksınlar.
Tarih Tekerrür Etmemeli
Atalarımız “Tarih tekerrürden ibarettir” demiş. Osmanlı döneminde yapılan hataları tekrar etmemek elimizde. Ortadoğu’ya körü körüne dalmak yerine, temkinli, dengeli ve güçlü bir diplomasi izlemeliyiz.
Biz Türkiye olarak her ülkenin toprak bütünlüğünden ve istikrarından yanayız. Kimsenin iç işlerine karışma niyetimiz yok. Bu çizgimizi korumalıyız.
Ortadoğu’nun bataklığına adım atmamalıyız. Çünkü orada hiçbir zaman kazanan olmadı, olmayacak da.
Hoşça kalın.