Her türlü farklılığı ortadan kaldırarak kadın-erkek ayrımını, cinsiyet farklılığını, sorumluluğunu, yaratılış özelliklerini, sosyal kimlikleri aynı potada eriterek tek tip cinsiyetsiz/kimliksiz yeni bir insan modeli ortaya çıkarmak amacıyla zemin hazırlayıcı tanıtımlar yapmak, programlar düzenlemek, yasal dayanaklar oluşturmak ve zihinleri bulandıracak görsel medyayı kullanmaya çalışmak hedef edinilmektedir.
Bunun adı uluslararası arenada “İstanbul Sözleşmesi” olarak konulsa da sanırım maya tutmadığından, istenilen amaçlara kısa sürede varılamadı. Tüm ülkelerin 2011 yılında İstanbul’ da sözleşmeye imza atması ile başlayan süreçte “Avrupa Konseyi” nin hazırladığı 45 maddelik bir metin merkez kabul edildi.
“Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme” içeriğini kabul eden busözleşmenin görüntüsü olumlu kabul edilse de aslında “Kadın” olgusunu tüm asli sorumluluklarından ve görevlerinden soyutlayarak “Erkek” statüsüne getirmeye çalışan bir proje…
“Kadın ve Erkek eşittir” demek yetmez; “Kadın ve Erkek Eş’ tir, birbirlerinin tamamlayıcısıdır, hatta çocuk doğurma gibi asli görevi nedeniyle Kadın yüreklerde ve zihinlerde paha biçilemez bir değere sahiptir” demek en doğrusudur.
Kadına “Erkek” fıtratını (aynı şekilde erkeğe kadın özelliklerini), cinsiyetini, kişiliğini, karakterini, yapısını, statülerini yükleyerek ortaya cinsiyet karmaşası yaşayan insan tipleri çıkarmanın olumlu bir yaklaşımdan çok art niyetli beklentileri vardır. Siyasi ve sosyal tahribatlarla gıda, ekonomi, tarım, hayvancılık gibi alanlarda yapılan bozgunculuğu “İnsan” yaradılışı ve cinsiyeti” üzerine kurgulanan girişimlerle sahnelemeye çalışmanın zararlarını erken fark etmek gerekiyor.
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” okulda, hastanede, sokakta, alış-veriş merkezlerinde veya toplu yaşam alanlarında ortak tuvalet kullanımı ya da ortak kılık-kıyafet kullanımı ile sağlanmaz. Kadını her yaptığı ile erkek ile özdeşleştirmek hatasını ön plana almakla gerçekleşmez. Aynı meslekte ve aynı şartlarda kadına ağır yükler yüklemekle hayat bulmaz.
Günümüzün çirkin olayları ve aşağılık sahnelerinde kadına yönelik şiddet ve istismarı yok etmenin yolu “Kadın ile Erkeği yaradılışı, fıtratı, cinsel yapısı ve psikolojik özellikleriyle” eşitlemek değildir. Değer vermek ve kutsallığı olan “Kadın” cinsini zihinlerde/yüreklerde taşıyabilmenin gayretini gösterecek çabalara yönelmek istenilen seviyeye getirecektir.
Uzun vadede cinsiyet karmaşası yaratarak yeni nesil gençlerin zihinlerini karıştırarak özenti yaratmakla bir yere varılamayacağını çok iyi bilen proje sahibi güçlerin, dünya geneli uzun vadeli girişimleri onlara başarı kazandırmaya başladı. Çünkü yeni nesil gençlerde cinsiyet değiştirme talebi artmaya başladığını araştırma yaptığımızda tespit edebiliyoruz.
Bu bir tehlikedir. Bu gelecekte aile mefhumunun ve evlilik sözleşmelerinin yok olma nedenlerindendir. Bu durum insan modelinin hem zihinsel olarak robotlaşma hem de fiziki açıdan yapısal değişimini sağlayan bozgunculuk mantığının ilk adımlarıdır.
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” gibi art niyetli bir projeyi kadın hak ve özgürlüğü çatısı altında uygulamaya geçirmenin riskini fark ederek, uzun vadede kadın olgusuna verdiği zararları sorgulamak gerekiyor.
Yapılması gereken tek şey “Dünyayı kurtarmak” değil, sadece kendi çocuklarımıza sahip çıkmaktır. Yani kişiliğini edinmesini sağlamak, bedensel ve zihinsel gelişimini takip ederek doğruları göstermek, eğitimini sağlama konusunda sapkın ve aykırı düşünce ve insanlardan korumayı becermek daha da önemlisi insan olduğu için sosyal bir kimlik edinmesi noktasında, bilinç sahibi olması için kendi iradesini sağlamlaştırabilmesini gerçekleştirmek lazım.
KÜÇÜK ESNAFIN TAVRI MARKETLERE YÖNLENDİRİYOR
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.